Rize
28 Mart, 2024, Perşembe
  • DOLAR
    30.68
  • EURO
    33.14
  • ALTIN
    1997.3
  • BIST
    9045.97
  • BTC
    47101.943$

Cezaevi Hak İhlallerini ve Türkiye Gündemini değerlendirdi

Cezaevi Hak İhlallerini ve Türkiye Gündemini değerlendirdi
Anayasa Mahkemesi Başkanı Sn. Zühtü Arslan'ın açıklamasına katılmıyorum! OHAL KHK'larının anayasaya aykırılığı apaçık ortada.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Sn. Zühtü Arslan'ın açıklamaları oldu katıldığı bir toplantıda. Bununla ilgili birkaç söz söylemek isterim. Anayasa Mahkemesi'nin OHAL KHK'larını incelememesi, yargı denetimi dışında görmesi, Anayasa Madde 148'i ileri sürerek yargı denetimi dışında görmesi nedeniyle Türkiye'de yüzbinlerce kişi mağdur olmuştur ve daha sonra OHAL KHK'ları yasalaşsa ve Anayasa Mahkemesi onları tetkik edip bir kısmını iptal etse bile bu mağduriyet 6 yıldır adeta bir soykırım boyutunda devam etmekte, insanların anayasal hakları ayaklar altına alınmaktadır. Kamu görevinden ihraç edilen kişilerin özel sektörde görev alması engellenmekte, anayasal seyahat hürriyetleri engellenmekte, sosyal yardım almaları engellenmekte, bankadan hesap açmaları, kredi almaları bile engellenmekte adeta damgalanmış bir vatandaş, Nazi dönemindeki damgalanmış Yahudi'lere benzeyen 21. Y.Y.'da 2022'deki damgalanmış Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olan KHK'lıların oluşmasın yol açmıştır. Burada Sn. Zühtü Arslan'ın: "Ben arada bir yerdeydim. Yargısal aktivizm de anayasayı çiğneyerek gösteremezdim, yargısal kendini sınırlamayı da yapamazdım. Arada bir yerde görevimi yaptım." Demesini eleştiriyorum çünkü OHAL KHK'ları aslında anayasaya uygun değildi. Anayasa maddelerine aykırıydı. OHAL KHK'larının anayasaya uygunluğu yeri, uygunluğu ve süresi itibariyle tetkik edilir. Süresi itibariyle geçici olması gerekiyordu ama kalıcı oldu. Bundan dolayı OHAL KHK'larının anayasaya aykırılığı apaçık ortada. Konusu itibariyle içine kış lastiği vb. her türlü idarenin işine gelen maddeyi ilave etme hasebiyle Olağanüstü Hal'in dışında olan konuların ilave edilmesi nedeniyle de anayasaya aykırıydı OHAL KHK'ları ve bu yüzden Anayasa Madde 148 bahane edilmeden OHAL KHK'ları iptal edilmeliydi!

Dün 11 Eylül sonrası Amerika Anayasa Mahkemesi'ni eleştiren Zühtü Arslan bugün : "Ben ne yargısal aktivizm sergileyebilirdim ne de yargısal kendini sınırlama arasında kalabilirdim, arada kaldım." diyor.

Bakın bunlar iptal edilmediği için adeta bir soykırım oluştu, yüz binlerce kişi vatandaşlıktan atıldı adeta, medeni ölüme sürüklendi, insanlar intihar etti, sersefil oldu, işsiz güçsüz kaldı ve Nazi zamanındaki Yahudi muamelesine uğradı bu doğru mudur Sn. Arslan? Bunlar kabul edilecek şeyler midir? Siz ki 11 Eylül zamanında Amerika Anayasa Mahkemesi'ni hikmet-i hükümet yönünde kararlar alması, özgürlükten uzaklaşması, idarenin lehine kararlar almasını nedeniyle eleştiren bir insandınız! Profesör Zühtü Arslan Amerika Anayasa Mahkemesi'nin 11 Eylül'deki kararları nedeniyle eleştirmişti! Hak ve özgürlüklerin askıya alınması nedeniyle Amerika Anayasa Mahkemesi'ni eleştirmişti ama şu anda da maalesef ki benim anladığım vicdanı sızlayarak kendisini savunmaya çalışıyor ve yasalaştıktan sonra biz bunların bir kısmını iptal ettik diyor ki o iptal ettiklerinin çoğu önemli yasalar değildi! Ek'li listeler ile ilgili yasalar iptal edilmedi! Bu çok net! Bu yüzden sonuçta 6 yıldır KHK ile zulmen, hukuksuzca, vicdansızca ihraç edilenler büyük bir zulüm yaşıyorlar! Büyük bir hukuksuzluk yaşıyorlar! Dün Amerika Anayasa Mahkemesi'ni eleştiren Zühtü Arslan bugün : "Ben ne yargısal aktivizm sergileyebilirdim ne de yargısal kendini sınırlama arasında kalabilirdim, arada kaldım." diyor ben bu noktada kendisini eleştiriyorum çünkü zamanında bu OHAL KHK'ları anayasal ilkelere uymadığı için süresi ve konusu itibariyle anayasayı çiğnediği için iptal edilmeliydi! Bu çok net! Sonradan yasalaştıktan sonra önemli maddeleri iptal etmeden bazılarını iptal ettim diyerek kendinizi temize çıkaramazsınız Sn. Arslan! Burada korkunç bir mağduriyet var, büyük bir mağduriyet var. Bunu da böyle eleştirmiş olalım, Sn. Arslan'ın konuşmasını ayrıntılı bir şekilde okudum, Anayasa hukukçuları ile tartıştım ve bu eleştirilerimi de özellikle kendisine iletiyorum.

TBMM'de Sn. İlyas Şeker iş cinayetleri konusunda 470 tane işyerinin kontrol edildiğini iftiharla söylüyor ama Kocaeli'de 40.809 işyeri var. Yani sadece %1.51'i denetlenmiş! Bunu söylemeye utanır yüzü kızarır insanın!

Geçtiğimiz günlerde iş güvenliği uzmanlığının fiiliyattaki son durumu ve Kocaeli'ndeki iş cinayetleri ile ilgili son hali konuştuğum bir araştırma önergesi verdik partimiz adına. Burada da nüfus yoğunluğu itibariyle Kocaeli'ndeki iş cinayetlerinin Türkiye'de birinciliğe yükseldiğini, 2021'de 99 iş cinayeti olması ve İstanbul'a göre de nüfus yoğunluğu açısından önemli bir yekün oran teşkil etmesi nedeniyle Kocaeli'nin Türkiye'de iş cinayetlerinde birinci olduğunu söylemiştim. Normal sıralamada İstanbul 260, İzmir 102 ve Kocaeli 99 görünüyordu ama tabi ki nüfus yoğunluğu itibariyle Kocaeli'nin 1. Sırada olduğu apaçık ortada. Biz bununla ilgili eleştirileri yaptık ve iş güvenliği uzmanlarının da ücretlerinin devletten alınması gerektiğine yönelik uyarılar yaptık çünkü sistem çalışmıyor. Çalıştığı fabrikadaki usulsüzlükleri maaşını aldığı patronunu eleştirerek yapamayan iş güvenliği uzmanlarının sıkıntılarını dinlediğimiz için! Çünkü kişi patronundan maaş alıyor, patronunun yaptıkları haksızlıkları eleştirmekte zorlanıyor, eleştirse, şikayet etse işten çıkartılacak. O yüzden işyerinde çalışsa bile maaşını devlet güvencesiyle alması gerektiğinin altını çizmiştik. Tekrar Kocaeli'ndeki iş cinayetleri meselesine geliyoruz, biz bunu söyledikten sonra AK Parti Kocaeli Milletvekili İlyas Şeker çıkarak; "Kontroller zamanında yapılmıştır." Demişti! Biz iş cinayetlerinin son 3-4 yıldır Kocaeli'nde doğru dürüst bir denetim, kontrol yapılmadığı için arttığını söylemiştik! Kendisi de: "Kocaeli'de gereken kontroller yapılıyor." Demişti! Bakın ben bunu sayılarla ortaya çıkarıp, Sn. İlyas Şeker'in ne kadar yanlış, yanıltıcı bir beyanla kamuoyunu kandırmaya çalıştığını size göstereceğim! Güya 2021'de 403'ü önceden haber verilerek, 67'si haber vermeksizin toplamda 470 işyeri denetimi yapılmış. Bunu çok önemli bir sayı olarak söylüyor Sn. İlyas Şeker fakat biz Kocaeli'ndeki işyeri sayısına bakıyoruz; bakın 2021'de 40809 işyeri var sen 470 tane işyerinin kontrol edildiğini iftiharla söylüyorsun insan bir utanır yüzü kızarır! 40809 işyeri kontrol edilmesi gerekirken sadece 470 işyeri kontrol edilmiş! Biz de neredeyse yok diyoruz ki haklıyız yaklaşık %1 oranında bir oran görülüyor ve iktidar partisi hiç çekinmeden sanki çok iyi bir sayıda kontroller yapılmış deniliyor. Apaçık gerçekler ortada, ben size net rakamları söylüyorum yaklaşık  %1.51'i denetlenmiş! 40809 işyeri, peki bunlardan sonra Kocaeli iş cinayetlerinde 1. Olmaz mı arkadaşlar? İşte 1. Olmuş! Bakın bir de böyle hiç çekinmeden kamuoyunu yanıltan rakamlar vermeye çalışıyorlar. "Biz tüm denetimleri yaptık. 470 tane işyerini denetledik." Ya hu kamuoyu bilmiyorsa, bu kadar açıkça gerçek dışı beyanlar sarf etmeye hakkınız var mı Sn. Şeker olacak iş mi? Size rakamlarla cevap veriyorum! Apaçık rakamlar ortada! İnsan bir çekinir gerçek dışı beyanlarda bulunmaktan dolayı! Biz özetle söylüyoruz; Kocaeli'nde iş cinayetleri hızla artıyor, sayısal olarak 3. Oransal olarak 1. Durumdayız, ben bunu kabul edemiyorum. Türkiye'nin çok önemli bir sanayi kenti! 40 bini aşkın işyeri var ve iş güvenlik önlemleri yeterli oranda alınmıyor! İş güvenliği uzmanları yeterli oranda denetleme yapamadıklarını kendileri söylüyor. Bunun üstüne doğru dürüst denetleme yapılmazsa iş cinayetleri had safhada olur! Biz burada milletin hakkını hukukunu savunmak için varız, idarenin yalanlarına karşı milletin hakkını, hukukunu konuşmak için varız. Daha Kocaeli Çayırova'daki 4 mülteci işçinin öldüğü Çayırova Akpınar Fabrika yangını konusunda 3 yıldır bize açıklamaya yapamayan, yapmayan bir iktidar var! Bir de kalkıp utanmadan Kocaeli'de iş cinayeti yoktur diyorlar. Kocaeli Akpınar cinayeti konusunda bir açıklaman var mı? Bilirkişi uzmanları bile çok büyük usulsüzlükler olduğunu söyledi fabrikada ve halen bizim soru önergemize cevap verilmiyor Akpınar fabrikası ile ilgili kalkmışsınız bunları söylüyorsunuz!

Kocaeli'de Aynur Doğan Konseri ve bir Kürtçe oyun sergilenmesi iptal edildi! Ak Parti Belediyelerinin Kürtçe'ye yönelik bu alerjisi neden?

Ayrıca Kocaeli'de bu hafta iki belediyenin yaptığı fiil çok konuşuldu! Derince Belediyesi ve Çayırova Belediyesi. Derince Belediyesi görmüş olduğunuz afişlerde 20 Mayıs'ta Sanatçı Aynur Doğan konseri olduğunu belirten afişlerin asılmasına izin verdi, altında da Derince Belediyesi'nin katkılarıyla diye yazıyor! Derince Belediyesi bunu biliyor, konser 20 Mayıs'ta yapılacak ve tüm işlemler yapılıyor. 25 Mayıs'ta da Edis konseri var, aynı firma iki konser düzenlemiş Derince Belediyesi alanında. Sonrasında aniden 13 Mayıs'ta Aynur Doğan konseri iptal ediliyor neden? Gereken izinler alınmadı diye Derince Belediyesi bir açıklama yapıyor fakat 25 Mayıs'taki Türkçe konser verecek olan Edis'in konseri iptal edilmiyor. Kürtçe şarkı söyleyecek Aynur Doğan'ın konseri iptal edilirken Türkçe şarkı söyleyecek 25 Mayıs'taki Edis konseri iptal edilmiyor. Kamuoyu bunu büyük bir şaşkınlıkla karşılıyor. Kürtçe'ye yönelik bu alerji neden? Bir Kürtçe konser neden yasaklanır? Derince Belediyesi kem küm etti. Dün de AK Parti Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş bazı açıklamalar yaptı bu açıklamaları eleştireceğim. Gergedan Yapım'ın yetkilisi ile de konuştum, AK Parti Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş'ın doğru söylemediğini tespit ettim çünkü Mustafa Elitaş diyor ki: "Derince Belediyesi kendisi emniyetin izni olmadan izin veremeyeceğini belirtti ve ödemelerde de eksiklik vardı." dedi yapımcı firmayla konuştuğum zaman. Yapımcı firma: "Biz ödemelerimizi zamanında yaptık, sıkıntı yoktu. Derince Belediyesi işlemleri yapacaktı ki biz o evrakları alıp emniyete götürecektik." Tamamlanmamış bir evrak ve sözleşmeyi emniyete veremezdik çünkü öyle verdiğimiz zaman emniyet: "Siz belediye ile sözleşmenizi netleştirmemişsiniz." diyor ve reddediyor. Belediye bunu daha kendi evraklarını tamamlamadan "Emniyetten izin alınmadı." dedi. Sen daha kendi evraklarını tamamlamamışsın. Bir de konsere izin veriyorsun 25 Mayıs'ta öbür konsere izin vermiyorsun. Bu çifte standart nedir bunu açıkla, bunu da açıklamıyor. Apaçık bir şekilde belediye son anda belli ki yukarıdan gelen, İçişleri Bakanlığı'ndan gelen bir emirle Kürtçe Aysel Doğan konserini iptal etti. Kürtçe şarkı söylenmesini istemedi, Kürt kimliğinin, kültürünün, dilinin telaffuz edilmesini istemedi Derince Belediyesi'nde. Bu çok net, apaçık ortada. Başka bir örneği ile de bunu açıklayacağız! Bakın aynı günlerde 28 Mayıs'ta da Çayırova Belediyesi'nde bir başka etkinlik yapılıyordu. O etkinlik ile de ilgili bakın etkinliğin afişi de var. Cervantes'in oyunu Don Kişot'u Kürtçe sergileyeceklerdi Çayıorva Belediyesi'nde 28 Mayıs'ta bu oyun da aniden iptal edildi. Tüm sözleşmeler yapılmasına rağmen aniden iptal edildi. Neden? Kürtçe bir oyun sergilenmek istenmiyor Kocaeli'nde. Derince Belediyesi'nde Kürtçe konser, Çayırova Belediyesi'nde Kürtçe tiyatro oyunu sergilenmek istenmiyor. Amed Şehir Tiyatrosu'nun Kürtçe oyunuydu sergilenmek istenmedi. Yetkililer ile konuştum, tüm evraklar, sözleşmeler tamamdı, ödemeleri yaptılar, son anda iptal nasıl olur? "Bizi mahcup etti." Dediler. Aynur Doğan konseri iptal edildi. İki firma da çok iptal edildi. Sanatçılar ve tüm burada görev alacak insanlar, yetkililer maddi manevi mağdur edildiler. Olacak bir şey değil! AK Parti Yetkilileri doğru konuşmuyorlar! Biz çok açık, net bir şekilde söylüyoruz! İki etkinliğin de neden yapılmadığına dair ayrıntılı bir açıklamayı ben bir Kocaeli milletvekili olarak tüm yetkililerle konuşmuş olarak yapıyorum. Etkinliğin asılmasına sen izin veriyorsun her şeye 'tamam' diyorsun 3 gün sonra "Emniyetten izin alınmadı." Sen kendi evraklarını bitir de daha sonra emniyetten izin alsınlar. Sonrasında Derince Belediyesi yetkililerine soruluyor. 4 gün var bu arada izin de alınabilir bunu bahane etmeyin. Derince Belediye Başkanı: "Emniyet izin verse bile artık bu etkinliğin yapılmasına izin vermiyor." Diye karşılık veriyorlar! Demek ki bahane bütün hepsi! Emniyet izin vermemiş hepsi bahane! Mesele; Kürtçe konser ve Kürtçe tiyatro oyununun yapılmaması başka bir şey değil! Bu arada tabi ki Gergedan Yapım da bütün bu usulsüzlükler, sözünde durmamalar nedeniyle iptal edilmeyen 25 Mayıs'taki Türkçe Edis konserini de kendisi iptal etti! "Ey Derince Belediyesi usulsüzce 20 Mayıs'taki konseri iptal edersen ben de izin verdiğin halde 25 Mayıs'taki Edis konserini iptal ediyorum." dedi. Ülkenin hali bu olacak bir şey değil ve maalesef bunlar bu ülkede yapılıyor. Biz bununla ilgili bir soru önergesi verdik, eleştirdik, kabul etmediğimizi de söyledik.

Metin-Kemal Kahraman'ın 17 Mayıs'ta Muş konseri iptal edildi. Onunla ilgili bir açıklama yapılmış. Orada da Kürtçe'ye yönelik alerji olduğu görülüyor. Açıklamalar da dikkatimizi çekti!

KHK ile ihraç edilenlere yönelik zalimlikler devam ediyor! Elimde bir belge var. Rüveyda Tekgöz Antakya Sosyal Yardımlaşma Vakfı'na başvuru yapmış. Engelli bir çocuk, zor durumda babası KHK ile ihraç edilmiş. "Engelli aylığı için E- Devlet'e baktığımda reddedildiğini öğrendim. Evimiz kira, çok zor durumdayız. Başvuru yaptık ve halen engelli aylığı verilmiyor." Bunu da buradan duyuruyoruz! Kabul edilecek bir durum değil! Antakya Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı ve vilayet yetkililerine de buradan duyuruyoruz. Rüveyda Tekgöz evde bakım aylığı alıyor ve maalesef KHK'lı oldukları için hakları çiğneniyor! Valiliği, kaymakamlığı bu noktada uyarıyoruz! İnsanları böyle KHK'lı olduğu için diyorlar ki: "Engelli yakını aylığı talebinizi reddediyoruz." demiş Antakya Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı'ndan bir cevap bekliyoruz, aile son derece mağdur ve siz halen maalesef ki bu konuda böyle yanlı bir karar alabiliyorsunuz!

Çatışmaların olduğu bölgelerde askerin, polisin sınırsız yetkiye sahip olduğu bölgelerde kadın cinayetleri maalesef artıyor, Musa Orhan olayından sonra Şırnak'ın Silopi ilçesinde Özel Harekat Ocakları İl Başkanı İbrahim Barkın'ın Şırnak İl Özel İdaresi'nde saha personeli olarak çalışıyormuş. Sakine Kültür isimli bir kadını öldürdüğü ortaya çıkmış. Bu bölgelerde ne idüğü belli olmayan ocakların görevlilerinin kadın cinayetleri ile anıldığı ve çok önemli cinayetlere yol açtığı ortada.

Canan Kaftancıoğlu ile ilgili karar bu hafta çok yankılandı. Haksız, hukuksuz, anayasaya aykırı bir kararla siyasetin yargıya müdahilliği ile alınan bir karar sonucunda Yargıtay'ın da bu kararı onamasıyla Canan Kaftancıoğlu şu anda mahkum edildi. Bunun bir benzerini ben yaşamıştım. O yüzden Canan Kaftancıoğlu'nun ne yaşadığını çok iyi biliyorum. Haksız, hukuksuz, siyasi bir kararla cezalandırılmıştım, daha sonra Anayasa Mahkemesi 15-0 oy birliği ile hakkımdaki kararın anayasaya aykırı olduğunu söylemişti bu arada vekilliğim düşürülüp cezaevine girip orada haksızlığa uğramıştım. Şimdi de aynı mesele Canan Kaftancıoğlu'na yapılıyor. Sırf siyaseten önünü kesmek amacıyla yapılıyor, kabul edilecek bir durum değil. Bunu da net bir dille kınıyoruz!

128 Milyar Dolar nerede denildi. Şu anda da ekonomi uzmanları 30 Milyar Dolarlık bir döviz bozdurma sonucu, 30 Milyar Doların olmadığını söylüyor! Bu da son derece önemli bir durum, bu konuda açıklama yapılması lazım. 128 Milyar Dolar nerede açıklaması yapılmadı şu anda 30 Milyar Dolar kayıp. İşin peşine düşmezsek yeni kayıplar ortaya çıkar!

Adalet Bakanı Sn. Bekir Bozdağ Türkiye'nin işkence kötü muameleden uzak bir ülke olduğunu söyledi ama CPT raporları öyle söylemiyor. Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi'nin 30 raporu Türkiye hakkında son 1 yılda oluşturulmuş ve 3'ünün açıklanmasına bile izin verilmemiş Türkiye tarafından. 27'si CPT tarafından açıklanmış 27'sinde önemli ihlaller var. Bunları da burada kaydetmek lazım. Aşırı kalabalıklık, denetimli serbestlikler verilmiyor ve aşırı kalabalıktan dolayı standart mahpus alanları maalesef çiğneniyor.

İnsan Hakları Derneği son 3 aylık hak ihlalleri raporunu açıkladı. En az 3608 ihlal yaşanmış 21 cezaevinde en çok ihlali politik tutuklular yaşamış, en az 3608 ihlal tespit edilebilen, tespit edilemeyenler Allah bilir ne kadar bunlar da çok önemli! İşkence ve kötü muamele yoğun bir şekilde rastlanıyor. Irkçı söylemler, mahpusun ideolojik yapısı ile ilgili ırkçı söylemler. Çıplak arama, tecrit, izolasyon yoğun bir şekilde yaşanıyor. Ağız içi aramalar yaşanıyor! İktidarın hep reddettiği çıplak aramalar yoğun bir şekilde yaşanıyor. İnsanlar bundan dolayı hastanelere gidemiyor. Çıplak aramaya direndiği için mahpuslar hakkında dava açılıyor. Mahpusa dayak attığı için infaz koruma memurları hakkında herhangi bir soruşturma başlatılmıyor. Tahliyeler, iletişimler engelleniyor. Telefon konuşmaları, görüş süreleri azaltılıyor. 1.5 saatlik görüş 30 dakika-45 dakika ancak veriliyor. Düşmanca davranışlar görülüyor. Ziyaretçi sayıları azaltılıyor ve mahpuslara yönelik ağır baskılar yaşanıyor. Mektup, koli kısıtlamaları yaşanıyor. Böyle ağır ihlallerle karşı karşıyayız.

Ayrımcı uygulamalar devam ediyor. Türkiye'de milyonlarca sığınmacı var, bunların bir kısmı mülteci oluyor, bir kısmı vatandaşlığa geçiyor ve çoğu sığınmacı durumunda. Onlardan birisi Somali'li bir sığınmacı Muhammet Saab restoran açmış Ankara Kızılay'da yıllardır orada faaliyet gösteriyor ama son zamanlarda, son 5-6 ayda işyerine polisler geliyor ve ruhsat vb. hiçbir işlemde sorun olmamasına rağmen Somali'li Muhammet ve arkadaşlarına "Defolun gidin buradan. Altındağ, Mamak'ta açın Kızılay'da istenmiyorsunuz." "Ya hu ey polis memuru benim ruhsatımda bir sıkıntı yok neden bunu yapıyorsun." "İşte öyle kapatıp gideceksin burayı." Diyor polis memurları. Biz gittik işyerini ziyaret ettik ve bu ırkçılığın kabul edilemez olduğunu söyledik. Böyle bir şey olabilir mi? Bir devletin güvenlik bakanlığının memurları kalkıpta bir işyerinin güvenliğini böyle ihlal edebilir mi ne hakkın var kimsin sen? Şahsi olarak sığınmacıları, mültecileri istemiyorsan o ayrı bir konu ama kamu gücüyle kalkıp o işyerinde "Seni istemiyorum defol git." Demeye hakkın var mı? Biz de Somali'li Muhammet'i ziyaret ettik ve geçmiş olsun dedik. Bunun kabul edilemez olduğunu ve takip edeceğimizi söyledik. İçişleri Bakanlığı'na da bir soru önergesi vererek bu uygulamanın doğru olmadığını ve takip edeceğimizi söyledik.

Ahmet Dizlek uzun süredir takip ediyoruz Kandıra Cezaevi'nde mide kanseri teşhisten sonra 2 yıl kadar ameliyat veya kemoterapi alamadı biz devreye girdik ancak ameliyatı yaptırıldı. Şu anda da tomografisi ile ilgili tetkiklerde gecikme var! Biz bununla ilgili açıklamalar yaptık, gecikmeler olduğunu söyledik, Ceza Tevkifevleri Genel Müdürlüğü bir açıklama yaparak; "Hiçbir gecikme olmadığını, sık sık hastaneye götürüyoruz." Dediler, doğru bir açıklama değildi yalandı, dosyanın iç yüzünü biliyoruz. Defalarca hastaneye götürseniz de 2 yıl boyunca bir mide kanserli hastaya tek bir tedavi işleminin yapılmamasını bir hekim olarak tüm devlet yalanlarına karşı kabul edemem kusura bakmayın. Ben karşınızda işi bilmeyen bir vekil değilim, bir hekim vekilim o dosyaları incelemişim kimse bana hikaye anlatmasın 2 yıl boyunca bu kişinin teşhis konulduğu halde inanılmaz bir şekilde ne kemoterapi, ne cerrahi ne de radyoterapi almadığını gözlerimle görmüşüm istediğiniz kadar yalan açıklamalar yapın Ey Adalet Bakanlığı Ey Bekir Bozdağ! Biz işi bilen insanlarız. Şimdi de tomografisi gecikmeye başlamış, illa bir mahpus için cezaevini arayarak bu mahpusun sağlık hakkı neden böyle gecikiyor mu diyeceğiz? Bu kadar mı beceriksizsiniz, bu kadar mı kötü niyetlisiniz, bu kadar mı vurdumduymazsınız Adalet Bakanlığı yetkilileri? Ben yıllardır vurguluyorum, reddediyorsunuz yine aynısını yapıyorsunuz! Tomografiler gecikiyor, hastanın sağlığı kötüleşiyor, gereken işlemler zamanında yapılmıyor kalkıp utanmadan açıklamalar yapıyorsunuz. En azından tomografiyi gecikmeden yapılmasını sağlayın. Kanser hastasının yeri cezaevi değildir, insanları oradan çıkarmamak için 40 takla atmayın. Bir sürü hasta mahpus cezaevlerinde bu kabul edilecek durum değil!

Sibel Yıldız sosyal medya üzerinden tehdit edildiğini söylemiş birtakım kişiler tarafından. Serkan Bucak veya Serkan Hekimoğlu olarak tanıtan Ferhat Korkmaz isimli şahsın kendisini tehdit ettiğini söylemiş, bununla ilgili başvurusu var biz de gündem ediyoruz İçişleri Bakanlığı bu konuda ne yapıyor onu da sormak istiyoruz? Bu konuda bir açıklama bekliyoruz!

Devlet olmazsa mafya ve çeteler ortaya çıkar. Bilhassa bazı bölgelerde yoğun şekilde yaşanıyor. Urfa'da da böyle vakalara çok rastlıyoruz, devlet, hukuk olmayınca aşiretler, devletin yerine geçiyor ve istediklerini yapmaya başlıyorlar.

Şu kişi bize başvurmuş: "Ben Murat Deniz İstanbul Kadıköy'de yaşıyorum. Polis, savcı, hakim işkencesi yaşıyorum. Karakolda 3 aynı şekilde işkence, dayak, ölüm tehdidinde bulundular polis işkencesi sonrası rapor var şikayet var ceza alan yok." Diyor.

Hatice Soyer üç tane çocuğu var. 1 yaşındaki çocuğunun doğum günü partisi kutlamasındalar. Şu anda Edirne Cezaevi'nde bu kadın ve yanındaki 1.5 yaşındaki çocuğu. Bebeklerin yeri cezaevleri değil. Buna mutlaka bir çözüm bulunmalı. Hani cezaevleri bebeklere göre yerler değil, oralara giderek biz bunu çok iyi görüyoruz. Kesinlikle kabul edilecek bir durum değil. Buna özgü formüller bulunmak zorunda. Bu anneler, bu çocuklar daha farklı bir şekilde tutulmalı, daha farklı muameleler yapılmalı diyorum.

İş güvenliği uzmanları bize çok başvuruyor. Diyorlar ki: "Cezaevi riskimiz bile varken para aldığımız yeri denetlemek zorunda kaldığımız bir sistemin saçmalığı bizi şu işsizlik ekonomik sıkıntıların olduğu ülkemizde mesleği bırakma noktasına kadar getirdi. Birçok arkadaşımız mesleği bıraktı." Bakın biz bunu mecliste gündeme getirdik, iş güvenliği uzmanları maaşları aldıkları patronları eleştiremiyorlar onların usulsüzlüklerini vurgulayamıyorlar o yüzden o iş yerinde çalışsın maaşını devletten alsın böyle bir sistem getirin yoksa o işyerinde işçilerin yaşam hakkını ihlal eden nedenler olduğunu söyleyemiyor bu iş güvenliği uzmanları. Kaç kişi bize böyle başvuruyor. Bu sistem böyle yürümüyor diyoruz hala bu sistemi böyle yürütmeye çalışıyorlar.

Kudbettin Menteş Bodrum Muğla S Tipi Kapalı Cezaevi'nde. Adil olmayan yargılamalarla yargılandığını söylüyor yakınları. 65 yaşında hasta bir mahpus. Adil olmayan bir şekilde yargılandığı için halen cezaevinde olduğunu söylüyor yakınları.

Muhammet Emin Kemertaş Tokat T Tipi Kapalı Cezaevi'nde denetimli serbestliği vermemek için cezaevi yönetiminin ne yapacağını bilemediğini söylüyor. Bu konuda bize şikayetleri var. Birçok cezaevinden bu şikayetler geliyor. Denetimli serbestliği vermemek için ne yapacaklarını bilemiyorlar. Bu da olacak bir şey değil. Bunu da kabul edip edemeyeceğimizi söylemiş olalım. Eşi: "Lütfen ama lütfen sesimiz olun. Zulüm üstüne zulüm yaşıyoruz. Yorulduk, tükendik bekliyoruz ama bir şey düzelmiyor bunun takipçi olun. Boş yere eşim cezaevinde yatıyor." Diyor.

Vedat Özdemir isimli kişi polis tarafından gözaltına alınırken darp edildiğini söylüyor ve bu kişi ağır bir şekilde, haksız bir şekilde darp edildiğini belirterek bize başvuru yapmış. İçişleri Bakanlığı'nın polisleri maalesef son zamanlarda çok keyfi muameleler yapıyor. Polis güvenlikten sorumludur, gözaltına alırken de orantısız bir güç kullanmaz, keyfi muamele yapmaz, keyfi bir şekilde darp yapmaz ama kendisinden hesap sorulmayınca çok rahat bir şekilde keyfi muameleler yaptığına son zamanlarda rastlıyoruz. Bu her vatandaş için rahatsız edici bir durumdur. Yani yarın öbür gün bu polis memurunu da bir başka polis memuru gelip darp edebilir. Buna benzer hadiseler de çok yaşandı. O yüzden biz anayasal ilkeleri uygulamak zorundayız. Tüm kamu görevlilerine bunu tekrar söylüyorum. Kamusal görevinizi bir kamusal üstünlük olarak görüp vatandaşa haksızlık yapmayın diyoruz.

Görüntülü görüşmeler ile ilgili çok şikayetler geliyor. Aksaray T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'nda adli mahpuslara görüntülü görüşme verilirken siyasi mahpuslara verilmiyor.

KHK ile ihraç edilenlere yönelik pasaport vermeme uygulamaları devam ediyor. KHK ile ihraç edilen bir kişi bize başvurmuş. Bir ceza almış, cezasını da bitirdikten sonra başkalarına pasaport verildiği halde kendisine pasaport verilmediğini söylüyor. "İşimden, özgürlüğümden oldum şimdi de sağlık sorunlarıyla uğraşıyorum. Kanser olmaktan korkuyorum. Bana çile çektirdiler." Diyor. "Hala bir pasaport alamadım birçok insan var verin pasaportumu çekeyim gideyim şu ülkeden." Diyor. Ona pasaport verilmiyor. Hani vatandaşına zulmediyorsan onu istemiyorsan sevmiyorsan süründürmek istiyorsan istiyorsan bırak pasaportunu gitsin bu vatandaş daha niye tutuyorsun! Allah aşkına yani olacak bir şey değil ve maalesef ki bunlar yaşanıyor kabul edilecek hadiseler değil bunlar. Bunları kabul etmemiz mümkün değil.

Atilla Karınca Adana Açık cezaevinde ve mahpusun yakını Ankara'da ikamet ediyor. "4 aylık evliyim ve ikinci evliliğimiz. Eşimin süresi dolduğu halde tahliye edilmiyor. Habire farklı illere sevk ediliyor. Büyük bir yol yorgunluk ve haksızlık altındayız." Diyor.

İstanbul'da ikamet eden bir kişinin bize başvurusu var. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde bilet turnikelerinde bazı dolandırıcıların vatandaşlara "Paranı ver biz kart basalım." diye kart bastığı daha sonra karttaki kartın biletinin parasını iade olarak aldığını söylüyor. Büyükşehir Belediyesi yetkililerini buradan uyarıyoruz böyle dolandırıcılık dönüyor ve birisi parasını ödediği halde aradaki dolandırıcı güya karttan geçişi sağlıyor daha sonra parayı gidip geri alıyor. Bunları da tetkik edin sayın İstanbul Büyükşehir Belediyesi yetkilileri.

Furkan hareketi lideri Alparslan Kuytul kumpas bir gerekçe ile tutuklandı ve Adana'da ikamet eden ailesine rağmen Patnos Cezaevi'ne gönderildi. Eşi Semra Kuytul Alparslan Kuytul'u ziyaret etmek istediği zamansa Adana'dan Patnos'a kadar adeta 10-15 kez durdurulmak suretiyle, haksız hukuksuz engelleme amaçlı durdurulmak suretiyle engellenmeye çalışıldı. Sonunda ziyaret edebilmiş ama gerçekten burnundan getirip çile çektirmişler ve Van'da ikamet ettiği yerdeki aile hakkında da birtakım trol iddiaları ortaya atarak Semra Kuytul, Kuytul ailesini birtakım kriminalize iddialarıyla, terörize etmeye çalışmışlar. Bütün bunların haksız hukuksuz yalan dolan iddialar olduğu ortaya çıktı. Semra Kuytul'un gidip kaldığı evdeki insanların herhangi bir sıkıntısının olmadığı, herhangi bir suçunun herhangi bir fiilinin olumsuz fiilinin olmadığı ortaya çıktı ama medya birilerini kirletmek için, birilerini lekelemek için ne yapacağını bilemiyor iktidar medyası özellikle birilerine leke sürmek için hangi yalanı atacağını bilemiyor. Bu kadar ahlak dışı fiilleri maalesef imza atıyorlar! Bunları da kabul etmediğimizi tel'in ettiğimizi söylemiş olalım.

"Çetin Emeç Mahallesi İzmir Balçova Belediyesi ruhsat alma konusunda bizleri oyalıyor." diyor Ali Yavuz Sürücü İzmir Balçova Belediyesi'nden şikayetçi ruhsat alma konusunda oyalıyormuş. "Balçova Turkcell Superonline fiber optik kazı izni İzmir Büyükşehir Belediyesi kazı izni verdi ama Balçova Belediyesi Turkcell Superonline fiber optik kazı izni vermedi kazı izni verseydiniz fiber hizmeti alacaktık." diye Balçova Belediyesi'nden şikayetçi oluyor. Buradan da Balçova Belediyesi'ne duyurmuş olalım.

Ankara Bilkent Şehir Hastanesi'nde çocuklar mağdur! Çocuk nöroloji bölümünün yanındaki EEG ünitesi etrafı ses geçirmez halde yapılmadığından çocuklar uyuyamıyor! Bakın zaten hasta çocuklar bunlar, bu önlemler alınmadığı için hasta çocuklar uyuyamıyor olacak iş değil. Hakkari'den Van'dan bu hastaneye gelen çocuklar uyutulamadığı için perişan oluyorlar çünkü uyutularak bu tetkikler yapılıyor uyutulamadığı için de çok büyük zorluklar hem anne babalar hem de görevliler çekiyor. CCN Holding CCN servisin yapması gereken bu çalışma yapılmıyor. "Gelmeyen hastadan para almasını bilen bu holding çocuklar için elzem olan bir çalışmayı yapmamak için ayak diretiyor." CCN Holging'i de buradan uyarı yapıyoruz. Gelmeyen hastadan para almasını biliyorsun ama hizmet vermesini bilmiyorsun.

İsmail Tanboğa Diyarbakır 2 No'lu T Tipi Kapalı Cezaevi'nde yatıyor ve mide kanseri. 22 yaşında. Düşünün gencecik bir hasta ve 35 kilo gittikçe zayıflıyor, kimsesiz gariban bir mahpus kimse onun sesi olmuyor bize başkaları sesini duyurdu. Ağzındaki tüm dişler dökülmüş özbakım ve beslenmesine mahpuslar yardımcı oluyor. Tek başına su içemeyecek vaziyette. Çok kötü bir durumda mide kanseri ve halen bu kişi cezaevinde gereken sağlık kurulu işlemleri yapılmıyor. Ailesinin okuma yazması yok. Meramını dile getirecek durum da değil. Çok gariban bir aile Adalet Bakanlığı'na buradan sesleniyoruz. Bu insanların durumu nedir? İlla b arkası olması mı gerekiyor? Bu gariban insanları duyacak hiç kimse yok mudur diye soruyoruz Adalet Bakanlığı'na!

Mehtap Şentürk halen cezaevinde % 85 engelli bir MS hastası elleri ve ayakları uyuşuk kullanamıyor, tek başına banyo yapamıyor. Bakıma muhtaç, tekerlekli sandalyede ağır bir hasta ve halen cezaevinde. Adli Tıp Kurumu itiraz üzerine tekrar baktı ve yine maalesef Menemen R Tipi Cezaevi'ne gönderilmesine karar verildi. "1 ay daha kalsın orada ondan sonra tekrar bakarız." dedi ya Allah aşkına kadıncağızın hali ortada "Daha bir ay daha kalsın hele bir bakalım." demenin bir anlamı var mı? Bu kadıncağızı cezaevinde tutmanın ona eziyet işkence etmenin bir anlamı var mı? Bakım hastası yani % 85 engelli felç bir hasta, banyosunu yapamıyor, tek başına işini yapamıyor, annesi başında dursun ki işleri yapılsın ve hala bu kadın hala cezaevinde olacak bir şey değil kabul etmiyoruz! Sincan Kadın Cezaevi'ne giderek müdürle görüşmek istedik görüşmediler fakat biz bu konuyu takip ediyoruz bu zulmü de kabul etmiyoruz!

Başka zulümler de var maalesef. Mehtap Şentürk ile ilgili bu husustan sonra bakın adli tıp kararı da burada, onları da inceledik ve ben çok zorlama bir karar olduğunu gördüm. Bir hekim olarak bu felçli hastayı cezaevinde tutmanın bir anlamı yok! Hastalar, yaşlılar cezaevinde! Ne kadar meraklısınız hastaları yaşlıları cezaevinde tutmaya!

Bakın yine başka fotoğraf! İki tane yaşlı kişi görüyorsunuz değil mi? 79 yaşında Makbule Özer 80 yaşında Hadi Özer uyduruk gerekçelerle yargılanmışlar ve ceza almışlar. Şu anda cezaevindeler ve kadıncağız cezaevinden haber yolluyor "Ben burada ölürüm. Diyabetim var tansiyonum var. Birçok hastalığım var. İlaçlar kullanmak zorundayım ve burada çok zorlanıyorum." diyor Halen cezaevinde tutuyorlar. Bir an evvel en azından evde hapis veyahutta başka bir formülle infaz erteleme verilmesi gerektiğini söylüyorum.

Cezaevlerinden bize çok başvurular geliyor büyük zulümler aktarılıyor. Biz de burada onları yansıtmak isteriz. Elif Hicran Ayhan Eşen Cezaevi'nden bana mektup yazmış: ""7-9-12 yaş çocuklarımın okullarını bırakıp ziyaretime gelmeleri çok zor oluyor. Gelemeyince sevgi, ilgi, şefkat gösteremiyorum. 3 çocuk yolculuklarda çok sarsılıyor. Bursa veya yakın cezaevine nakledin, yavrularıma kavuşayım." Diyor. Bakın cezaevinden çıkarın demiyor! Diyor ki: "En azından çocuklar ziyaretlerde çok sarsılıyor, Eşen'e kadar Bursa'dan geliyorlar en azından Bursa'ya veya Bursa'ya yakın bir cezaevine nakledin." Diyor!

Bakırköy Cezaevi'nden Özbek Gulbakhar Yusupova isimli kişi bize başvurmuş. "Özbekistanlıyım. 8 yıldır çocuklarımı göremiyorum, büyümelerini fotoğraflarla izledim. Ülkeme iade edilmedim. Yasal olarak onaylanmış cezamın bir kısmını ülkemde yatma hakkım ülkemin de istemesine rağmen engelleniyor." Zaten bizim vatandaşımız değil, gönder Özbekistan'a yasal olarakta o ülkede yatması gerekiyor ama bizimkiler anlaşılan çok seviyorlar, cezaevlerini ağzına kadar dolduracaklar. "Yeni cezaevlerini boşa yapmıyoruz." diyecekler ya "Bir sürü mahpus var. Yeni cezaevi yapıyorum." Özbek vatandaşı da göndermiyor Özbekistan'a.

Şakran Cezaevi'nden Tuğçe Nur Özbay yazmış bize. "Sibel Balaç ve Gökhan Yıldırım aylardır adaletsizliklere karşı halkın yanında ölüm orucundadır. Sibel öğretmene direnme gücünü veren siz ve çocuklarınızdır. Bu sevginin gücüyle yaşatalım Sibel'in yanında olalım." Diyor. Sibel Balaç ve Gökhan Yıldırım açlık grevinde. Onların ölmesi hiç kimseye bir şey kazandırmaz. Protesto ettikleri haksızlıkların bitmesi lazım, onların da açlık grevini, ölüm orucunu bitirmesi lazım hem haksızlıklar bitsin hem kimse ölmesin Diyoruz! Açlık grevindeki Sibel Balaç'ın annesi geçtiğimiz gün Meclis'i ziyarete gelmiş ve hem kendisine hem Gökhan Yıldırım'ın yakınlarına Meclis yasağı konulduğunu öğrenmiş. Bir vatandaş gelecek kızı ile oğlu ile ilgili hususları milletvekillerine anlatacak, "Yok sen Meclis'e giremezsin." Meclis'e girdi de ne yaptı. Bir vukuat mı var? Yok. E niye yasaklıyorsun? Buranın adı Millet Meclisi değil mi? Buranın asıl sahibi millet değil mi? Biz burada milletvekilleri olarak milletin vekili olarak buradayız, millette gelip derdini söyleyecek, hiçbir yanlışı önceden görüşmemiş bir kişinin millet meclisine girişini neden engelliyorsun? Mustafa Şentop bir an evvel bu yasağı kaldırmalı böyle saçma sapan hukuksuz yasakların alındığı bir dönemin Meclis Başkanısın Sn. Şentop bunlar bir utançtır, böyle abuk sabuk yasaklar olmaz. Millet meclisine milletin girmesinin engellenmesi gibi bir şey olabilir mi? Nereden çıktı bunlar? Sibel Balaç'ın annesi giremedi, Gökhan Yıldırım'ın abisi giremedi, bu ne demektir? Hangi vukuat var? Var mı bir şey? Yok!

Alparslan Kuytul'un haksız, hukuksuz tutuklanması öğrencileri tarafından protesto ediliyor. Öğrencileri onun özgürlüğünü, hakkını, hukukunu savunuyor sanırım tutuklayanlar da bu yaptıklarından dolayı pişman olacaklar!

Ali Emre Destegül bize Silivri Cezaevi'nden yazmış. "15 Temmuz'da çağrıldığı için birliğine giden, darbeyle alakası olmayan bir pilot yüzbaşıyım. Başıma gelen haksızlıkların başkalarına da yapılmaması için bana kulak verin. Duyurmak, haksızlıkları durdurabilir. Amirlerim tahliye, ben müebbet aldım." Diyor! Bakın şu mağduriyetlere bakın! Haksız hukuksuz yargılamalar ile müebbet ceza alan binlerce kişi var bu ülkede ve gerçekten çok ağır mağduriyetler yaşıyorlar!

Mikail Arıkan Van F Cezaevi'nden bize yazmış. "19 Ocak 2022 sabah 05.00'te polisler kapı zilini çalmadan, kırarak girdiler. Yaşlı, hasta annem, 5 çocuğum ve eşim ilk kez böyle zulme maruz kaldı. Yüzü koyun yere yatırıp kafama dipçikle vurdular. Suçum (!) kimsesizlere yardımdı." Diyor.

Aslıhan Diş Silivri Cezaevi'nden yazmış. "Basın açıklamasına katılma vb. ithamlarla 220/6 gerekçesiyle ceza aldım. Yargıtay itirazını kaçıran av. yüzünden beraata dönecek ceza kesinleşti." Beraate dönebilirdi Yargıtay'da fakat avukat kaçırmış. Bu ülkenin haline bakın! Avukat itirazı kaçırmış.  "AYM'nin 220/6 pilot kararını TBMM 8 aydır niye görüşmez?" Bakın bunu da tekrar Sn. Mustafa Şentop'a söylüyoruz. Anayasa Mahkemesi'nin 220/6 kararı Meclis bunu görüşsün diye Meclis'e havale ettiği yasa ile ilgili bir karar var. Peki o zaman Meclis niye bunu aylardır görüşmüyor? Neden 8 aydır görüşmüyor? Bu yasa ile ilgili husus görüşülse Meclis'te bu kişi belki hapishaneden çıkacak. Bu pilot kararı Meclis 8 aydır niye görüşmüyor diye Meclis Başkanı Şentop'a soruyoruz? "Bu yüzden 1 yıldır öğretmenliğimi yapamıyorum. Haksız hukuksuz cezaevindeyim." Diyor.

Bir başka kişinin bize başvurusu var. Diyor ki: ""Sayın vekilim 15 Temmuz'da istirahatli günümde Ankara Çevik Kuvvet'teki görevimin başına geçerek darbeyi akamete uğrattığımız için 24 taltifle ödüllendirilmiş bir komiserim. Fakat 1 sene sonra gizli bir ankesörden 6,3 alarak 2022 Şubat ayında ihraç oldum." Düşünün darbeyi önlüyorsunuz 24 maaş taltif alıyorsunuz 35 gün sonra abuk sabuk gerekçelerle "Seni ihraç ediyoruz darbecisin." Deniliyor. Darbeci dediğin adama 24 maaş taltif vermişsin el insaf bu nasıl iştir?

Remzi Uçucu Kırıklar Cezaevi'nden bize yazmış. Bu nasıl bir uygulama diye bakana soruyoruz. " Aynı mahallede oturan ailelerimizin ziyarete beraber gelmesi için ziyaret günü aynı yapılmıştı. Hapishane idaresi: "Siz direnirseniz ben de böyle yaparım" diyerek arkadaşlarımızın ziyaret gününü ayırdı." Böyle de bir zulüm işte!

Av. Kamuran Nemutlu 5 Nisan'da tutuklandı, tutuklandığından beri yaklaşık 45 gündür tek kişilik hücrede niye bu tecrit? Neden bu uygulama? Neden böyle koridorda tek onun koğuşunun olduğu bir tecrit yaşanıyor Adalet Bakanı'na soruyoruz Sn. Bekir Bozdağ'a?

Selver İspir Sincan Cezaevi'nden bize yazmış. "Pandemide yaptırılmayan faaliyetler bahane edilerek tahliyemiz engelleniyor, artan tecrit ile karşı karşıyayız. Köşeye sıkıştırma ve ölüme sürüklemenin sonucu intihardan başka ne olabilir? İç mektuplar bile ücretli hale getirildi." Cezaevinde iç mektuplar ücretsizdi. Mahpusa zulmetmek için iç mektubu da ücretli hale getirmişler. Sonra da mahpuslar niye intihar ediyor. Her açıdan hakkını, hukukunu ayaklar altına alıyorsun mahpus nasıl intihar etmez?

Gonca Gülcan Sivas Cezaevinden bize yazmış. "Psikoloğa gidiyorum, Bana "Kabullen burayı." diyor. Neyi kabulleneyim? Suçsuz olduğum halde aldığım cezayı, kaybettiğim işimi, eğitimimi, kariyerimi yarım bırakmayı, hayatı eksik yaşamayı mı kabulleneceğim? Hayat sanki 1 tren ve ben 1 istasyonda kalmışım." Diyor Gonca Gülcan. Gerçekten büyük bir çaresizlik, umutsuzluk hissediliyor. Türkiye'nin nitelikli insanları bunlar. 3-4 okul bitirdiğini söylüyor bana mektubunda fakat haksız, hukuksuz yargılamalarla ağır cezalara çarptırılmış durumda.

Karabük'te gözaltılar var. Günlerdir legal hareketleri bahane edilerek genç üniversite öğrencisi kadınlar gözaltında, legal haklar illegal gibi gösteriliyor, baskıcı bir anlayışı da kabul etmiyoruz. 14 öğrencinin gözaltı süresi Yeni bitti. Baskı altında onlara birtakım ifadeler verdirilmeye, mülakat adı altında avukatsız görüşmeler yapılmaya çalışıldı. Bu kabul edilecek bir durum değil.

Kobani Kumpas Davası devam ediyor. Duruşmalara gidiyoruz, Av. Cahit Kırkazak ve Av. Ali Bozan ile görüştük. Kumpas davasının ne kadar usulsüz, hukuksuz bir şekilde olduğunu bize anlattılar.

Harbiyeli öğrenciler ve kursiyer teğmen anne babaları her hafta basın açıklaması yapıyor ama hiçbir zararı olmayan, kimseye bir zararı olmayan bu açıklamalar polis tarafından geçtiğimiz hafta engellendi, anne babalar bundan sonra derece rahatsız bırakın da en azından tepkilerini ortaya koysunlar bu kabul edilecek bir durum değil, açıklamaları da burada görüyorsunuz! Aileler çok büyük mağduriyetler yaşıyorlar. "Anneler gününde yaptıkları basın açıklamaları engelleniyor, çok büyük sıkıntılar yaşıyorlar. 6 yıldır çocuklarının sevdiği yemeği yapamıyorum çok büyük bir sıkıntı içindeyim beklemekle de bir yere gidilmiyor artık bekleyemeyiz biz itiraz edeceğiz." Diyor bu anne ve babalar. O annelerden birisi Sevinç Çakır'ı biz programımıza da alarak konuştuk. Çok önemli mağduriyetler yaşadıklarını net bir şekilde gördük.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu çıplak aramayı gündeme getirdiğimde bana ağır hakaret etmişti, hakkında tazminat davası açmıştım. 1.5 yıldır bu tazminat davası sonuçlanmıyor, işi yokuşa sürüyorlar, hakkımdaki soruşturmaları araştırmak istiyorlar. Hakkımda kesin bir hüküm yok bu çok net. Niye araştırırsın bunu? Benim hakkımdaki bir soruşturmayı kesin hüküm gibi görmeye mi çalışıyorsun nedir yapmak istediğin ey Ankara 35. Asliye Hukuk Mahkemesi Hakimi? Neden karar veremiyorsun? Süleyman Soylu'dan mı korkuyorsun? Bunu bir açıkla! Biz bu yüzden mahkeme hakimi için reddi hakim istedik. Bu hakimle bu dava yürümez çünkü karar veremiyor işi yokuşa sürüyor. Karşısındaki sanık Süleyman Soylu olunca hakimler ne yapacağını bilemiyor apaçık hakaret etmiş böyle bir rezalet olabilir mi? Apaçık hakaret etmiş cezasını ver! "Eyvah ceza verirsem başıma iş gelir. Sürünürüm." Diye korkuyor hakimler! Şu hale bakın! Memleketteki yargının durumu bu ve bir de kalkmışlar "Her şey güllük gülistanlık" gibi açıklamalar yapmaya çalışıyorlar.

Harran Üniversitesi'nin tek patoloji uzmanı istifa ederek çekip gitmiş! Urfa'da hizmet açısından çok büyük eksiklikler var. Urfa halkı çok büyük bir zulüm yaşıyor çünkü iktidara verdiği çok yüksek oy oranına rağmen en kötü hizmeti Urfa halkı alıyor, hizmet alamıyor! Bundan dolayı da bilim insanları Urfa'yı terk edip gidiyor. Düşünün Harran Üniversitesi'nde patoloji uzmanının olmaması! Orada hiçbir ameliyat yapamazsın. Kanser teşhisi yapamazsın. Böyle bir üniversite mi olur? Oluyor çünkü Urfa bakımsız ve sahipsiz bir durumda! İktidar o kadar yüksek oy aldığı Urfa'ya bakmıyor! Bu da apaçık ortada, birçok açıdan çok önemli skandallar yaşanıyor. Suruç yolunda geçtiğimiz gün yaşanan trafik kazası da son derece önemli, büyük sıkıntılara yol açtı.

Mağduriyetler devam ediyor maalesef. Biz hep söyledik, söylemeye devam ediyoruz. Garibe Gezer hakkı hukuku çiğnenen bir kadın mahpustu, intihar etti, hakkı için hiçbir açıklama yapılmıyor ama biz sormaya devam edeceğiz.

Mustafa Kabakçıoğlu beyaz plastik sandalyede hayatını kaybeden bir mahpustu, hakkı için hiçbir açıklama yapılmadı ama biz sormaya devam edeceğiz.

Nesrin Gençosman tedavi edilebilir bir hastalığı gecikmiş tedavisi yüzünden hayatını kaybetti, 30 yaşında olacak bir şey değildi! Birileri dosyayı kapattı ama biz bu dosyayı kapatmadık, Adalet Bakanlığı'da bunu bilsin! 4 yıldır bu konunun peşindeyim, mutlaka bu konu hakkında bir açıklama yapacaksınız?

Adil olmayan bir yargılama sonucu Elazığ Cezaevi'ne giren ve isyan edip cezaevine girdikten 1.5 saat sonra Umut Bulut'un yaşadıklarını unutmadık. Adil olmayan yargılamaların ne kadar önemli olduğunu gördük. Düşünün 17 yaşında hayatınızın baharında adil olmayan bir yargılamaya isyanınız ve intiharınız! Bunu toplum unutmamalı.

Cemal Kaşıkçı'nın apaçık Suudi Arabistan konsolosluğunda öldürüldüğünü tüm dünya biliyor, bunu en başta Erdoğan söyledi ama sonradan gidip Suudi Arabistan yetkilileri ile, kralı ile gidip kucaklaştı ve bu cinayette örtbas edildi! Cinayet katile teslim edildi! Olacak bir şey değil ve maalesef biz de bu hadisenin peşini bırakmayacağımızı söylüyoruz!

Osman Kavala 5 yılı aşkındır zulmen cezaevinde ve ağırlaştırılmış müebbet yedi ama hiçbirini hak etmiyor, o sadece bir sivil toplum aktivisti ve ağaçlar kesilmesin diyen bir İstanbul beyefendisi.

Şerif Mesutoğlu haksız, hukuksuz bir Yargıtay onaması ile müebbet hapse mahkum edilen, işlemediği cinayetten dolayı hayatı karartılan bir insan Anayasa Mahkemesi'ni adil bir karar için göreve davet ediyorum.

Selçuk Kozağaçlı Çağdaş Hukukçular Derneği Genel Başkanı o da bu zulme uğrayanlardan birisi.

Şenyaşar ailesinin dramı devam ediyor. Ramazan'da ziyaret ettik annenin elini öptük ve büyük direnişine moral ve destek vermeye çalıştık. Hakikaten olağanüstü bir direniş sergileyen bir anne var ortada.

Yusuf Bilge Tunç kaçırılalı 2.5 yılı aştı, 3 yıla yaklaşıyor ve bu cinayet hakkında tek bir açıklama yapılmıyor. Kesin bilmiyoruz cinayet olduğunu ama 2.5 yıldır bir insan ortadan kaldırılmışsa ve ortaya çıkmıyorsa muhtemelen burada korkunç bir hadise olduğu yönünde kuvvetli şüpheler vardır.

Gülistan Doku halen bulunamıyor, bizim de sürekli gündeme getirmemize rağmen bu konuda zamanında yeterli çalışmalar yapılmadığı için maalesef Gülistan Doku ile ilgili bir haber yok.

Hürmüz Diril cinayeti diyoruz çünkü büyük ihtimalle bir yerde öldürüldü, katledildi ve cenazesi bile bulunmuyor. En azından eşi Şimoni Diril'in bulunan cenazesinden sonra Hürmüz Diril'in cenazesinin bulunması yolunda bir çağrı yapıyorum.

Videolar için YouTube kanalımıza abone olmayı unutmayın!


  • 0
    SEVDİM
  • 0
    ALKIŞ
  • 0
    KOMİK
  • 0
    İNANILMAZ
  • 0
    ÜZGÜN
  • 0
    KIZGIN

Facebook Yorum

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Başka haber bulunmuyor!