Rize'de yaşayan Sümer ailesinin 9 çocuğundan biri olan Özcan Sümer, 1967 yılında 5 yaşındayken babasını kaybetti.
Kendisinden yaşça büyük 5 kardeşinin hayatlarını kurmasının ardından 3 kardeşi ve annesiyle yaşayan Sümer, maddi imkansızlıklardan dolayı abisiyle Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına bağlı çocuk evlerine yerleştirildi.
Artık devlete emanet olan Sümer, 1978'de kazandığı Ege Üniversitesi İktisat Fakültesi Bölümünü başarıyla tamamladı. Mezun olduktan sonra evlenen ve iş hayatına atılan Sümer, eşinin hamile olduğunu öğrenince, para kazanıp çocuklarına güzel bir gelecek sunmak ve çocuk evlerinde kalanlarla, ihtiyaç sahiplerine destek olmak için ticarete atılmaya karar verdi.
İstanbul'da 1993'te şirketini kuran ve yıllar içinde Türkiye'de çok sayıda şubesi bulunan bir iç giyim markasına dönüştüren Sümer, halihazırda 4 bin kişiyi istihdam ettiği markası ile şimdi yurt dışına açılarak, daha fazla insanın hayatına dokunmayı amaçlıyor.
"Geri dönme amacımın esas nedeni kalanları kurtarmaktı"
Yaşadıklarını ve iş hayatına atılma sürecini AA muhabirine anlatan 3 çocuk babası Sümer, maddi imkansızlıklardan dolayı köyün ileri gelenlerinin annesine "daha iyi okullarda okurlar, sırtları daha pek olur" tavsiyesi üzerine abisiyle Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına bağlı çocuk evlerine yerleştirildiğini söyledi.
Sümer, "Oraya gittiğinizde korku, sevinç, hüzün. 9-10 yaşlarındayız. Evden, annenizden gidiyorsunuz. Bir yanda geri dönme arzusu, bir yanda da orada oyun yerleri, sıcak ortam, sıcak yemekler, iyi bir ortam ve arkadaşlar var. Sevinç, hüzün iki kutuplu bir hayatınız oluyor. Bir yanda özlem, şaşkınlık, bir yanda güzel bir ortam. İkisi arasında gidip geliyorsunuz." diye konuştu.
Son zamanlarda medyada devlet korumasındaki çocukların kötü muamelelerle karşılaştığına ilişkin haberler gördüğünü anlatan Sümer, şunları kaydetti:
"Yetiştirme yurdunda devletin sağladığı imkanlar o kadar iyiydi ki Rize gibi yerde o yıllarda 2 kişi üniversiteyi kazandı ve ikisi de yetiştirme yurdu kökenliydi. Etüt saatlerimiz olurdu. Sıkıştığımız sorularda bize yardım eden öğretmenlerimiz vardı. Okuldaki öğretmenlerden uzaktasınız ama kaldığımız yerde öğretmenlerimiz hem anne ve baba rolünü hem de öğretmen rolünü üstlendiği için ben ve benim gibi yetiştirme yurdundaki tüm çocuklar en başarılı öğrencilerdi. Dolayısıyla üniversiteyi kazanmak kolay oldu."
9 yaşında, anneden ayrılmanın zor geldiğini, hep annesine geri döneceğini umduğunu ifade eden Özcan Sümer, "Büyüyorsunuz, okullar, askerlikler, evlenmeler, kendi çocuklarınız derken bir daha dönemiyorsunuz. Geri dönme amacımın esas nedeni kalanları kurtarmaktı. O amacımı yaptım. İki çocuğunu devlet korumasına veren aile, sonrasında köyün hemen hemen bütün korunması gereken insanlarını koruyan aile durumuna geldi." diye konuştu.
"Yurt disiplininin bana verdiği başarı, beni ticarette başarılı kıldı"
Özcan Sümer, amacının hep iyi bir baba olmak olduğunu söyledi. Evlendikten sonra "Çocuklarım olduğunda ne yapacağım?" korkusuna kapıldığını vurgulayan Sümer, şöyle devam etti:
"Ticaretin kapılarını zorlamam, ailemi de kurtarmam gerektiğini bildiğim için ticarete atıldım. Yurt disiplininin bana verdiği başarı, beni ticarette başarılı kıldı. Şimdi 800 öğrenciye burs veren bir vakfın yönetim kurulu üyesiyim. Şahsım olarak 40 öğrenciye burs veriyorum. Yetiştirme yurdundan mezun olan bütün arkadaşlarımdan iş kurmak isteyen herkese, tabi inanırsam iş kurmaları için yardım ettim. Sadece yetiştirme yurdu çocukları değil omuz gerekiyorsa, samimi şekilde iş yapmak isteyen herkese, hangi alanda yardım gerekiyorsa yardım ediyorum. Çünkü devlet bana yardım etti. Bazı dernekler yurtlara yardım ederdi. Onlar yardım ettiği için ben varım. Belki onların unuttuğu basit bir yardımla 'ben' oldum. Bir öğrencide de benim durumum olursa, korunmaya muhtaç çocukların geleceği garanti olur."
"Yakında göreceksiniz, yetiştirme yurdu çocuklarından daha iyileri çıkacak"
Özcan Sümer, yurtta kaldığı yıllarda yatılı okul gibi koğuş sistemi olduğunu, günümüzdeki şartlara imrenerek baktığını dile getirdi.
Şimdiki çocuk evlerinin çok güzel olduğunu anlatan Sümer, "Bizim bir binamız vardı. Kimisinin 'yetim' dediği bir bina. Bazen acıyarak bakarak bizi kolaylıkla rahatsız edebiliyorlardı. Bugün kalanların daha geniş imkanları var." dedi.
Ailelerin de çocuklarıyla çeşitli sorunlar yaşayabildiğini dile getiren Sümer, sözlerini şöyle tamamladı:
"Sıra dışı şeyler sadece yetiştirme yurdu çocuklarına mahsusmuş gibi bir trajedi konusu yapıp bizi damgalamaları, bizi sevdikleri anlamına gelmez. Bizi damgalamayı bırakın. Bizim yaşadığımız şeylerin mahallenizde, evinizde, binanızda yaşadıklarınızdan farkı yok. Yetiştirme yurdunda ne oluyorsa o binalarda da olan şeyler, daha fazlası olmuyor. Ben iş adamı oldum, çok arkadaşım hakim, savcı, vali oldu. Elbette yanlışı da çıkıyor ama hangi mahallede yanlış yok ki? Bizi damgalayıp, kaderimizle oynamayın lütfen. Yetiştirme yurdu çocuklarına normal davranın yeter. Biz normal çocuklarız. Yakında göreceksiniz, yetiştirme yurdu çocuklarından daha iyileri çıkacak. Bizim dönemimizde çok kısıtlı imkanlar vardı, buna rağmen çok başarılı arkadaşlarım var, ben varım. Şimdiki imkanlar daha geniş, daha huzurlu, ötekileştirilmeyen bir ortamın içindeler."
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.