Rize
05 Mayıs, 2024, Pazar
  • DOLAR
    30.68
  • EURO
    33.14
  • ALTIN
    1997.3
  • BIST
    9045.97
  • BTC
    47101.943$

Rize’de kamu mirasını yönetecek yapı yok.

12 Şubat 2022, Cumartesi 16:06

Geçmişten beri böyle bir eksiklik söz konusu.Modern kamu yönetimi fikrinin ortaya çıkışında şehrin kendi içinde küçük üretim yapısıyla bir düzen var. Modernleşme bunun üzerine işlem yapıyor. Planlama, teknik hizmet olarak kenti melez bir yapıda dönüştürüyor. Hiçbir zaman total bir tasarım yok. Şehir kendi gerçekliğini üretiyor. Yolları genişleten, boruların çapını hesaplayan, elektriği, gazı dağıtan kendi yapısını oluşturan, kenti yöneten bir mekanizma var. Kent geleneksel yapısıyla devinirken kamu, bunun içine düzenleyici, modernleştirici, bir güç olarak giriyor. Şimdi ise kent insan haklarıyla, farklı kamu yararının temsiliyle, her şeyiyle politik bir şeye kavuştuğu için yönetim modeli toplumsal dinamizme cevap vermiyor. O dönem toplumsal dinamizmi olmayan bir kenti yönetmeye, onu dönüştürmeye çalıştırıyoruz. Şimdi zaten endüstriyel bir kentte yaşıyoruz. Bu kenti dönüştürebilecek bir yapı yok.Sorgulayıcı üst diller olarak kentle mesafeli durmuyor, kenti üretmiş olduğu hakikat alanında tanımlamaya çalışıyor ve o yüzden de kentsel hareketliliği tanımlayamıyoruz, onunla ilişki kuramıyoruz.

Kamusal alana STK’ların girişi yok
Bu noktada STK ların varlığı dâhi sorgulanır halde?
Bu yapıya hazır örgütlerimiz yok. Bu alan örgütlenmiş, yapılanmış değiliz. Çünkü olağanüstü koşullar olduğu için kamusal alan resmi alanın kontrolünde kalıyor. Bu yüzden de bizde STK’lar sadece itiraz ediyormuş gibi kalıyor. Sivil girişimler, vatandaş girişimleri sadece hak tanımlı itiraz etme yönünde örgütleniyor. Kamusal alana STK’ların girişi yok. Buradaki faaliyetlere katılamıyor sadece itiraz ediyor, ya da kabul ediyorlar.

Peki, bu nasıl aşılabilir?
Hem yönetimde hem STK tarafında deneyim eksikliği var. Yönetim, sivil toplumu nasıl içine alacağını bilmiyor. Bunun için kamusal hizmetler, teknik ve anonim hizmetler olarak kalıyor.

Yönelimler kent merkezlerini değersizleştiriyor Rize dağınık yapısı ile şehir dağların yamaçlarına doğru genişlemeli salarha tüneli kapsamı genişletilerek projelere hız kazandırılmalı.. Bazı kent merkezleri değersizleşti. Bunun nedeni de toplumsal dinamizm gücün temel kaynağına dönüştürmek aklın önüne geçti. Sanayi merkezi, üretim fonksiyonları değişti. Bazi şeyler kente faydalı olabilecekken zararlı oluyor. Bir taraftan kenti yenilerken diğer taraftan statüko değişiyor. Zenginlikler el değiştirebiliyor. Bu bir anlamda olumlu. Sosyal adalet sağlayabilir. Yoksul insanlar arazilerinin değerlenmesiyle zenginleşebilir. Ekonomik bir dinamizm ortaya çıkarabiliyor. Ama diğer taraftan bu adil olmadığı için insanları çalışmaktan alıkoyuyor. Bu yöntemle toplumsal ahlak kuralları falan da ortadan kalkıyor. İnsanlar normal çalışmayla zengin olamayacaklarını ya da geleceklerini güvenceye alamayacaklarını düşünüyorlar ve o yüzden de kentsel rantın kendi açılarından maksimize edilmesi için bir yarış var. Rant meselesini bir sorun olarak görüyoruz ve tanımlayamıyoruz. “Rant kötüdür, iyi bir şey değildir, rant projesi” diyoruz. Rantı bilinçaltından bilinç üstüne çıkaramıyoruz. Bir tünel yapıyorsunuz rant devreye giriyor, bir yol yapıyorsunuz rant devreye giriyor. Bu rantın oluşacağını önceden biliyoruz. Demek ki biz yapılmasın demekle bilinçaltına itiyoruz 

Ne yapılabilir?
Bunun yöntemlerini araştırmak lazım. Hukuk buna yarar. Planlamanın katılımla olması, farklı kamu yararının çatıştığı bir alan olması demektir. Zaten rantı, planlamanın bugünkü teknik yapısından performatik bir yapıya dönüşmesi için dikkate almak gerekir. Nasıl içki dinimizde yasaksa karaborsanın rantın da yasak olduğunu yönetimdeki kişilerin bilmesi gerekiyor. Onun yerine serbest bırakıp, nasıl vergilendirilir, faydaları, zararları nelerdir bunları konuşamıyoruz?

İktidara kim gelirse rantı ele geçirmek kaygısıyla geliyor
Yapılan devasa projeler var. Bunlar hakkında fikriniz nedir?
Hukuk toplumları bu kadar kolay hazmedemez bu projeleri. Havalimanı tersane yapacaksınız ve ormanları veya sahilleri tıraşlayacaksınız. Veya kentin merkezine tünel yapacaksınız. Yönetim bunları aklına bile getirmez. Türkiye’de deneysel şeylerin gerçekle arasında bir sorun var. Biz bunları metafor olarak konuşmuyoruz. O zaman yapılmakla anlaşılıyor. Bir tasavvur olarak kalmıyorlar ve uygulamayla karşımıza çıkıyorlar. “Siz de gelin iktidara ve başka bir şey yapın” gibi bir siyasetin içine sıkışıp kalıyoruz. Hiçbir politika üretilemiyor. Bizim siyasetten anladığımız şeyin kent tarafında tamamen boş olmasının nedeni bu. Bütün siyasi partiler aynı patronaj sistemini savunuyor ki rantı kontrol edebilsin. Yönetim'e kim gelirse o rantı ele geçirmek kaygısıyla geliyor. Demek ki bizim politika merkezi ele geçirmek, onu kamusal alana yönlendirme, rantı paylaşma yönünde koşullandırılmış. Kenti konuşamamamızın ardındaki neden de bu.

Asıl felaket rantı görmemek
Normal hukuk sisteminde bu projeler karşılık bulamaz ise planlardan projelerden önce hukuk mu konuşmak gerekiyor?
Hukukun öznesinin insanlar olduğunu düşünürsek o zaman Rize’de yaşayan insanlar kentsel yapılaşmanın açılmasına karşı çıkarlar. Çünkü kendi emlakları değersizleşecek. Piyasaya iki misli mal sürülünce elinizdeki binanın, yapı senedinin değeri düşer. Rize bunu yaşadı. Burada bu değişim olmasın demiyorum. Hakça olmalı. Merkezi sistemde iktidarı kim ele geçirirse ona yakın kesim zenginleşiyor. Bu planlı yapılırsa, hukuki altyapısı sağlanırsa, bizim bunları önceden konuşma, müzakere imkânımız olursa, farklı kamu yararı gözeten gruplar taleplerini siyasi alanda temsil edebilirlerse, ideolojik çatışma yerine, soğukkanlı tartışma ortamı olursa o zaman biz kenti planlayabileceğiz. O zaman diyecek ki insanlar tüneller,tersaneler, havalimanı yapılırsa sorunlar çözülecek. Benim mülkümün değeri düşmecek. Ya da yapılırsa oradaki gelişme benim su kaynaklarımı ve yeşil alanlarımı yok etmeyecek. Düşünün Rize’de önünüzde kentsel yeşil bir bant var. TOKİ bu yeşil bandı inşaata açıyor. Kamu tüneller, tersaneler, havalimanında olduğu gibi büyük bir gelir transferi sağlamış oluyor. Bu Rize’nın aleyhine, bu para Rize’nın cebinden alınıyor diyemiyoruz. Rantı kötülük olarak algıladığımız için konuşamıyoruz ve denetleyemiyoruz. Asıl felaket rantı görmediğimiz zaman başımıza geliyor çünkü siyasiler istedikleri gibi at oynatabiliyorlar.
Yönetimlerin aman bizi eleştirmesin diye ihale dağıtığını söyleyemeyiz. Rize’da belediyelerin, inşaat şirketlerinin patronlarının da olduğu denetim mekanizmalarını oluşturması gerekiyor..  Yerel yönetimlerde denetimler artırılmalı O yüzden rüşvet almak, vermek suçtur düşüncesiyle hareket etmeliyiz. Yönetime geldikten sonra görüldü ki informel  ekonomi kamu kurumlarının resmi bütçesini geçiyor. Mesela Rize Belediyesi’nin bütçesi çok küçük ama orada imar rantının yarattığı şeyler çok büyük. Dolayısıyla bu informel gelirleri bir şekilde toplayıp tekrar dağıtmak zorunda belediyeler. Belediye vergiler, harçlar ile elde edilen gelirlerin dışında çok daha büyük bir alanı yönetiyor. Aslında rant dediğimiz şeyi yönetiyor.

 Rize’nın ekonomisini yönetemeden zaten yönetmenden biz yöneticiyiz diyemeyi . Bir yer düşünün burada çiçek yetiştirmek ile oraya 134 metrelik bina yapmak arasında büyük fark var. İkisinde de arsanın fiyatı çok farklı oluyor. Birisinde daire fiyatına arsa satılabilir, diğerinde arsa milyon dolara satılabilir. Bu para basmak gibi bir şeydir. Bu kararı veren belediye aslında bu parayı paylaştırmış oluyor. Birisinin cebinden alıp diğerinin cebine veriyor. Ama bu rant dağıtılırken ne bir vergilendirme var, ne de bütçede bu işin yapıldığını gösteren bir şey var. Bilinçaltında olduğundan konuşulamıyor ama yapıldığını herkes biliyor. Sürpriz olan şey basında yer alması. Yapıldığını herkes biliyor. Bu sebebden teskilatlar'da “Planlı bir şebeke var deniliyor O yüzden oluyor” diyor. Çünkü yolsuzluğu ilan ettiler. Demek ki uzlaşma ilan etmemek üzerine. Bizim bu rant sistemini konuşamıyorsak, tartışmıyorsak, ama oluyorsa demek ki bir uzlaşma var arada. Burada tarafların çatışmasının dışarıda bıraktığı şey aslında sivil toplumdur. 
Burada da bir STK eksikliği söz konusu mu?
Fikir üretimi kamusal sürecin bir parçasıdır. Bu karar sürecin bir parçası olan kamusal nitelikli uygulamaların piyasa aktörlerine terk edilmesi mümkün değildir. Sivil toplumun örgütlenmemiş olması orada ortaya çıkıyor. Bunu sadece siyasetçiyle çözemeyiz. Çünkü siyasetçi ihale dışında bir yöntem bilmiyor. Sivil toplumu harekete geçirmeyi bilmiyor. O zaman kamunun her türlü teknik gibi görünen karar süreci, bir eşitsizlik ve haksızlık yapmasına sebeb olabilir. Yöneticinin keyfi tasarruflarına yol açıyor. Yolsuzluğu üreten de aslında bu üçüncü aktörün olmaması. Neoliberal sistemle baş etmek için siyasi tercihlerden öte bir şey yapmak gerekiyor. Solcusu da gelse, İslamcısı da gelse sağcısı da gelse komünisti de gelse piyasaya teslim oluyor. Bu sistemin içine bağımsız aktörleri katmak gerekiyor. İhale yaptığınızda fikir sürecini ertelemiş oluyorsunuz. Fikir üretmek zaman kaybetmek demek değildir. İşi müteahhidin perspektifiyle yapılacak olan bir şeyden kentin perspektifine taşımak demek.

Kutuplaşmış resmi siyaset rejimi içerisinde sıkıştı..

Yorumlar

  • yorum avatar
    Trawolta53
    13-02-2022 08:58

    Tebrikler...

Yorum Yazın

E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar ile işaretlenmişdir.

Facebook Yorum